Perşembe, Eylül 4

*6 - Zorlu Bir Yol

11 Kasım 1996 * Washington DC

                “Bugün burada sizlerle olmaktan çok mutluyum. Bana bu özel günde sizinle birlikte olma ve konuşma fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederim. Bildiğiniz gibi ben Napalm Ateşi'nden kaçan küçük kızım. Şimdi savaştan konuşacak değilim çünkü tarihi değiştiremem. Sizden sadece savaşın trajedisini hatırlamanızı ve bu sayede dünya üzerindeki kavgaları ve insanların birbirini öldürmelerini durdurmak için bir şeyler yapmanızı istiyorum. Maddi ve manevi olarak birçok acı yaşadım. Bazı zamanlar yaşayamayacağımı düşündüm fakat Tanrı beni kurtardı, bana inanma gücü ve umut verdi. Eğer bombaları atan pilotla yüz yüze konuşabilseydim, ona geçmişi değiştiremeyeceğimizi, fakat barışı yaymak için şimdi ve ileride iyi şeyler yapmamız gerektiğini söylerdim. Yanıklarım yüzünden ne evlenebileceğimi ne de çocuk sahibi olabileceğimi düşünüyordum ama şimdi harika bir eşim, çok tatlı bir oğlum ve mutlu bir ailem var. Sevgili arkadaşlar, inanıyorum ki birgün insanlar gerçek barış içinde yaşayacaklar, kavgalar ve düşmanlıklar olmayacak. Bütün milletlere barış ve mutluluk sağlamak için hep birlikte çalışmalıyız. Bu önemli günün bir parçası olmamı sağladığınız için sizlere çok teşekkürler.”

                Kim Phuc asıl adıyla Phan Thi, 11 Kasım Gaziler Günü’nde düzenlenen anma töreninde bunları söylemişti ve sessizce salondan ayrılmıştı. Selim de savaşa katılıp kurtulanlar arasında olduğu için her sene davet ediliyordu ancak ilk defa bu sene gitmek istemişti. Kadın sessizce ayrılmıştı ve hatta çoğu kez barış üzerinde durmuştu ama birçok kişi için bu daha acı vericiydi. Zarar verdiğiniz insanların size karşı “Haydi o günleri unutalım, beraber barış için uğraşalım” demeleri vicdan sahibi insanlar için daha acı vericiydi. Kimileri savaş sonrası intihar etmiş, kimilerinin psikolojisi yerine gelememişti. Vietnam Savaşı da tıpkı diğer savaşlar gibi insanlıktan birçok şey götürmüştü.

                Kim Phuc savaşta iki kardeşini kaybetmişti, Selim ise başka bir savaşta eşini kaybetmişti. Küçücük bir çocuktu bu olayları yaşadığında, şimdiyse herkese barışın temsilciliğini yapıyor diye düşündü Selim. Belki de çocukken alışmak daha kolaydır diye düşündü. Belki de herkes bu kadını konuşurken asıl acının annesi ve babasında olduğunu düşündü. Acıyı anlayamayacak ve unutacak veya alışacak kadar küçüktü olayı yaşadığında. Ama annesiyle babası öyle değildi. Acaba ben ne zaman alışırım diye düşündü. Belki de unutamadan ölürüm diye düşündü. Tüm bunları bir anda geçirdi aklından Selim. Tarık ile Bengü’yü Yusuf’a bırakmıştı, ama ara sıra keşke getirse miydim diyordu. Fakat hemen sonra vazgeçiyordu. Biraz uzaklaşması gerekiyordu, hem onların Selim’den hem de Selim’in onlardan. “Belki daha sonra..” dedi kendine Selim. Altmışına yaklaşmıştı ve Hüma’yı kaybettiği günden beri her geçen gün her şey daha da boş geliyordu. Bilal’i küstürmüştü kendine ve ondan hiç haber alamamışlardı. Tarık ile Bengü’den gittikçe uzaklaştığını hissediyordu. Yusuf ne kadar destek olmaya çalışsa da o yolunu çizmişti zaten. En azından Yusuf’a güveniyordu. O da olmasa Tarık ile Bengü’ye bakacak gücü kendinde hissetmiyordu.

                Her şeyden uzaklaştığını hissediyordu, ya bunu yıkacak ya da kendini bitirecekti. Tam bu sırada Harm’ın ona seslendiğini farketti. Kendine gelme ve toparlanma ile birlikte cevap verdi.

                “Efendim? Dalmışım.”

                “Ne zamandır yoksun ortalıkta. Biliyorum çok zor yaşadığın şey ama hayat devam ediyor Selim. “
                “Harm şu halime bak.. Benden artık fayda gelmez..”

                Harm iyice yaklaştı eski dostuna, manalı manalı bakıyordu Selim’e. Selim anlamıştı gelecek teklifi.

                “Zaten senin kabul etmeyeceğini biliyoruz Selim ama biliyorsun..”

                “Hayır hayır hayır.. Kesinlikle olmaz! Bir hayatın mahvolması yeterli, buna izin veremem.”

                Selim çok kesin bir şekilde reddetmişti ancak Harm da aynı kesinlikte ilerliyordu.

                “Hadi ama Selim artık vaktinin geldiğini biliyorsun. Eminim günlüklerini karıştırmaya başlamıştır. Onu eğitmelisin veya biz de eğitebiliriz.”

                Selim bunun başına geleceğini biliyordu.  Ne cevap vereceğini bilemedi ama sonunu görür gibiydi.

                “Bu arada benim buraya geleceğimi nereden bildin? Yani.. kimseye söylememiştim..”

                “Hadi ama Selim?! Seni buraya cidden Amerikalıların çağırdığını düşünüyor olamazsın?”

                “Yani.. onca yıldır siz hiç..”
               
                “Aynen öyle dostum, aynen öyle..”

                ***

                Birçok ülke birçok savaş ve birçok insan tanımıştı Selim. Harm ise aralarında en yakınlaştığı kişiydi. Ve aralarındaki yakınlık arttıkça birbirlerine daha çok güveniyorlardı. Tabi Selim elindeki kitabı ona gösterip göstermemekte kararsızdı. Yine de bir gün bu konuyu açmaya karar verdi, Harm’dan başka kimsenin anlayamacağını düşünüyordu.

                10 Temmuz 1979 * Paris

                “Sence bu işe yarayacak mı?” Selim, Harm’ın ne düşündüğünü merak ediyordu. O yüzden bu konuyu açmıştı.

                “Yani bu Klarsfeldleri bombalama olayı, sence ODESSA’yı ortaya çıkarır mı?”

                Klarsfeldler(Serge ve Beate Klarsfeld) Nazi avcılarıydı. Aynı zamanda evliydiler de. ODESSA’nın Nazi yanlısı olduğu biliniyordu ancak çok gizli çalıştıklarından ve Gehler Örgütü’nden de destek aldıklarından onları ortaya çıkarmak kolay değildi. Ayrıca savaşın üzerinden çok zaman geçmişti ve bu da bir sorundu. Selim ve Harm’a Klarsfeldleri bombalamaları ama onlara zarar vermemeleri söylenmişti. Açıkçası ikisi de bu olaya anlam veremediler ancak “görev görevdir” dediler.

                “Bilemiyorum Selim, açıkçası umrumda da değil. Bu savaş yıllar önce bitti. Ortaya çıkarlarsa şaşarım.”

                “Ahh.. Neyse yaptık bitti. Bu arada.. Buranın güvenli olduğuna emin misin?”

                “Hadi ama Selim!? Onlar benim çocuklarım..” Sonra etrafımızda koşturan torununu göstererek devam etti: “Ayrıca şu çocuğun şirinliğine bak.. bu şüpheli mi göründü sana?”
                Haklıydı, Selim biraz abartmıştı ama yine de garip hissediyordu kendini. Çünkü bunca yıldan sonra bir sırrını paylaşmak üzereydi.

                “Harm.. Biliyorsun uzun zamandır beraber çalışıyoruz hatta çalışmaktan da öte dostuz. Ve.. ve ben bir şey paylaşmak istiyorum. Aslında uzun süredir düşündüğüm bir şey. Bu işlere nasıl başladığımla ilgili..”

                Harm iyice dikkat kesilmişti. Bunca yıl saklandığına göre çok önemli bir şey olmalıydı. Ve öyleydi de hayatlarını tamamıyla değiştirecekti.

                “Benim.. bazı.. yeteneklerim var. Yani açıklayamadığım ama var olan yetenekler. Bir.. bir kitap var.. sana göstermek istiyorum. Yanımda da getirdim hatta. Bunu okumayı dener misin?”

                Selim dikkatlice çıkardı kitabı cebinden ve Harm’a verdi. Harm da kitabı okumaya çalışıyordu ancak hiçbir anlam veremedi. Çünkü hiçbir şey yazdığını sanmıyordu burada.

                “Ne düşündüğünü biliyorum.. Şimdi bana hiçbir şey yazmadığını söyleyeceksin. Fakat ben görebiliyorum neler olduğunu.  Çok değişken bir kitap.. Sabit durmuyor. Ve.. ve üstlerimizin de haberi var bu kitaptan. Sanırım benim dışımda başkaları da var. Bunu bunu sana açmak istedim sadece.”

                Harm ne diyeceğini bilemiyordu bunu oğluna ve oğlunun eşine açmak istedi.

                “Casca.. Hylar.. sanırım bu.. bu aradığımız şey. Siz okuyabiliyor musunuz?”

                Onlar da denediler okumayı ama ikisi de yapamamıştı. Harm hayal kırıklığına uğramıştı.

                “Aradığımız şey derken? Sizin de mi bu kitaba ihtiyacınız var?” Selim meraklı bir şekilde sormuştu. Casca Harm’a fırsat vermeden araya girdi.

                “Bak bilmiyorum Harm söyledi mi ama biz güç kaybediyoruz ve irreligioso her geçen gün daha da büyüyor. Kaç kişi kaldığımızı bile bilmiyorum ama bu kitabı duymuştum ve..  ve onu içimizden birinin okuyabileceğini de biliyorum. Fakat bu biz değilmişiz anlaşılan. Belki de Yohan’dır bilmiyorum.”

                O sırada hepsi o ufak ihtimali düşündüler ama teklifin saçma ve gülünç olacağını da düşündüler. Kitabı çocuğa okutmak istiyorlardı ama daha 4 yaşına bile girmemişti Yohan. Fakat Casca her şeyi denemeye niyetliydi.

                “Size saçma gelebilir ama ben deneyeceğim.”

                Casca kitabı aldı ve Yohan’a bakmasını söyledi. Yohan kitabı eline alır almaz tüm vücudu kilitlendi, sayfaları hızlı hızlı geçiyor ve birçok şey söylüyordu gelecekle ilgili.  Hylar korkmuştu ve anında kitabı Yohan’ın elinden alıp attı. Kitap gittiği gibi Yohan düzelmişti. Herkes şok içindeydi. Casca konuşmayı tekrar başlattı.

                “Sanırım gücümüzü bulduk baba. Zorlu bir yol olacak ama sonunda her şey düzelecek.”