20.11.1991 * Ohri/Makedonya
"Yanlış
yapıyoruz, tüm bu yapılanlar yanlış. Size çok daha büyük şeylerin geleceğini
söylüyorum. Eğer bu hızla gidersek birçok insan ölecek. Daha sakin ve planlı
olmamız lazım. Bu yaptığımız sadece bir kaos."
Selim
hem kızgın hem de üzgündü ve hızlı bir şekilde olayın yanlış olduğunu dile
getirmeye ve onları vazgeçirmeye çalışıyordu. Ancak "Vicino" ekibi
kararlıydı. Art arda getirilen bağımsızlıklarla milletlerin özgürlüğüne
kavuşmalarına yardımcı olduklarını anlatıyorlardı.
"Bak
Selim, endişeni anlıyorum fakat bunun başka bir yolu yok. Eğer bu işi aniden
yapmazsak insanlar hayatlarını başkalarının egemenliği altında geçirecekler.
Slovenya, Hırvatistan ve Makedonya hepsi de bağımsızlığını ilan etti. Şimdi
geldik en zor işe ve sen burada sorun çıkarmayı mı düşünüyorsun? Emirler kesindir
Selim, bunca yıldır hizmet ettiğin örgütüne güvenmiyorsan sonunu sen
düşün!"
Sıra
Bosna-Hersek'in bağımsızlığına gelmişti. Ancak Selim "Vicino"da
görmüştü her şeyi. Çokça insan ölecekti. Sırplar bunu hiç hoş karşılamayacaktı.
Onca insanın acı çekmesine gerek yok diye düşünüyordu. Ama bir yandan da hak
veriyordu art arda gelen bağımsızlıklarla bir millet diğerini etkiliyordu.
Fakat yine de kitaba güveniyordu onca yaşadığı şeyden sonra Vicino'ya bağlı
kalmak istiyordu. Oysa başındakiler tam tersi görüşteydi. Sebebini
anlayamıyordu. Bazen şüpheleniyordu üstlerinden ya da hizmet ettiği kişilerden
ama eninde sonunda işini yapıyordu. Zaten her geçen gün teknoloji ve medya
yüzünden gizlenmek oldukça zorlaşmıştı. Tarzlarını değiştirmek zorundaydılar.
Ki öyle de yapıyorlardı.
"Selim
senden Osman Brka ile görüşmeni istiyorum. Onlar bağımsızlık konusunda
çekimserler, her ne kadar Amerika ve Birleşmiş Milletler destek olacaklarını
söylediyse de onlara güvenmiyorlar. Sen Müslüman bir toplumdan geliyorsun, sana
güveneceklerdir."
Bu
hiç hoşuna gitmemişti ama yapmak zorundaydı. Brka ile Saraybosna'da bir görüşme
ayarlamıştı ve kendisine söylendiği gibi Vicino referansıyla yapmıştı bunu. Ve
artık yola düşme vaktiydi.
***
25.11.1991 * Saraybosna/Bosna-Hersek
Selim
İzmir'den ayrılırken ailesini orada bırakmak istemişti fakat eşi Hüma bunu
kabul etmemişti. Aslında gitmemesini istiyordu ama görevini bildiği için karşı
çıkmamıştı. En büyük oğulları Yusuf 27 yaşındaydı evlenip kendince bir düzen
kurmuştu, ondan sonra gelen Bilal 24 yaşındaydı ve babasıyla olmayı seviyordu,
onun izinden gidiyordu. O yüzden o da burada kalmayı kabul etmemişti. En küçük
iki kardeş Tarık ile Bengü ise abileri Yusuf'un yanında kalmışlardı. Her ne
kadar Yusuf babasına artık yaşlandığını ve biraz daha işlerini azaltmasını
söylese de Selim asla kabul etmeyecekti.
"Sen
farklısın Yusuf. Fakat bu kötü bir şey değil. Benimkinden farklı bir hayat
seçip kendi ayaklarının üzerinde durman beni gururlandırıyor. Merak etme artık
eskisi gibi yorucu görevler altında değilim."
"Ama
baba bu gergin ortamda oraya gitmek hiç mantıklı değil. Her şey gelebilir
başınıza. Hadi ben ve Bilal neyse Tarık ile Bengü daha çok küçükler. Her ne
kadar kendilerini büyük görseler de başınıza gelebilecek kötü şeyleri kaldırabileceklerini
düşünmüyorum. Biri 17 diğeri 14 yaşında daha baba."
Selim
ona da hak veriyordu ama yapacak bir şey yoktu. Bu işler böyleydi ve bazen
pişman oluyordu aile kurduğuna. Ama bazen de büyük destek oluyordu onların
varlığı ve sevgisi.
Buraya
geldiklerinde durumun vahametini daha iyi anlayan Bilal abisi Yusuf'a hak
vermeye başlamıştı. Babasıyla baş başa kaldıkları bir zamanda ona tedirgin
olduğunu anlattı.
"Baba
biliyorum kitaba güveniyorsun fakat durum çok tehlikeli. En azından senle annem
kalsaydı. Ben halledebilirdim buradaki işleri."
"Anlayamadığın
şeyler var evlat. Tecrübe ve iş bilmek burada önemli olan. Sadece savaşacak
olsak, buna zaten artık gücüm yetmez. Ama ben de istemiyorum açıkçası annenin
burada olmasını. Ve işler daha da kötüye gidecek."
Bilal
ne diyeceğini bilemiyordu. Babası da haklıydı fakat kendisi de haklıydı. Bazen
neden tüm bu işlere dayandıklarına anlam veremiyordu. Ama dayanıyorlardı işte,
doğru şeyi yaptıklarını hissediyorlardı. İnsanlığa hizmet etmek fakat göz önünde
olmamak onları tatmin eden şeydi.
Akşama
doğru Mentor'un(Vicino ekibinin başındaki kişiye bu unvan verilir.) ayarladığı
evde Brka ile görüşmek için giden Selim on beş dakika kadar bekledikten sonra
Brka'nın gelmesiyle sevinmişti.
"Hoş
geldiniz Osman Bey. Öncelikle görüşme teklifini kabul ettiğiniz için teşekkür
ederim. Benim de ismim Faris ve sanırım burada ne için bulunduğumu
biliyorsunuzdur."
Osman
Brka, Alija İzzetbegoviç'in yanındaki en önemli isimlerden biriydi bu
bağımsızlık yolunda. Ama bir yandan da Sırplardan ve Ruslardan çekiniyorlardı.
Her ne kadar birçok ülke destek olacağını belirtse de bu durum kendilerine
garip gelmiş ve güvenememişlerdi. Çünkü Müslümanlardı ve yaptıkları şey bir
bakıma Cihat'tı. Fakat bu Faris denen adam onlara güven vermişti. Vicino'nun
onların yanında olması ve aynı düşünce yapısına sahip olmaları Brka'ya güven
vermişti.
Yaklaşık
bir saat süren görüşme sonrasında Brka buradaki konuşmaları ve Faris'i
Begoviç'e anlatacağını söyledi. Yakında bağımsızlık kararını açıklayıp
referanduma sunacaklardı.
"Buna
pişman olmayacaksınız Osman Bey. Sizinle tanıştığıma memnunum."
10.04.1992 * Saraybosna/Bosna-Hersek
"Evet
istediğin oldu Mentor fakat dediğim gibi Sırplar buna kayıtsız kalmadı. Hatta Bosnadaki
Sırpların bağımsızlığın önüne geçmek adına Bosna halkına savaş açacakları da
bir gerçek. Ki bunu onları bu topraklardan kovup çoğunluğu ele geçirecek
şekilde yapmak istiyorlar."
Mentor,
Selim'in nereye varmak istediğini biliyordu bu yüzden gerisini getirmesine
gerek kalmadan cevap verdi.
"Bu
bir savaş zaten Selim, kayıpsız atlatmayı düşünemeyiz."
Selim
artık hem yıllardır bu işin içinde olmanın hem de yaşının verdiği güvenle biraz
daha sert çıkmıştı.
"Kayıpsız
atlatacak biz değiliz. Binlerce masum insan ölecek bizim yüzümüzden. Bunu
yapmak zorunda değildik. Bekleyebilirdi ve daha sakin bir ortamda
bağımsızlıklarını alabilirlerdi. Halk mutlu mu şu an? Hiç sanmıyorum. Onlar
sadece tedirginler. Savaşa girmekten ve sonuçlarından korkuyorlar. Bağımsızlık
onlara dayatılmış bir şey. Henüz şartlar hazır değildi oysa ki."
Bunun
üzerine Mentor da sinirlenmişti.
"Seni
tanımıyor olsam şimdiye çoktan infazını vermiştim Selim! Ne kadar da çok
sorgulamaya başladın? Yıllardır yaptığımız şeylerin aynısını yapıyoruz. Eğer
artık kaldıramıyorsan sana izin verebiliriz Selim. Ya da bu işe konsantre ol.
Yapmamız gerekenleri yaptığımızı biliyorsun. Eğer biz bu bağımsızlık olayını
hızlandırmasaydık da Sırplar yine saldıracaklardı. Bu onlar için bahane oldu
fakat bağımsızlık alınmadan bu saldırılar başlayacak olsaydı ortada
bağımsızlığını isteyen bir millet bulamama ihtimalini de düşünürsek Bosnalılar
için bu aslında bir kazanç. Onlar sadece bu anı düşünerek üzülüyorlar. İleride
her şey çok daha iyi olacak bu yapılanlar sayesinde."
Mentor
haklıydı ve Selim bir görevinin olup olmadığını sordu.
"Şimdilik
bir şey yok olayların gelişmesini bekleyeceğiz ama yakında bir bombalama olayı
yapacağız. Sırpların kuşatma altında tuttuğu bölgelerden birinde. Bu bombalama
çok önemli ve kesinlikle başarılı olunması gerekiyor. O yüzden senin yapmanı
istiyorum."
"Peki
nerede olacak bu bombalama ve ne zaman olacak?"
Mentor
derin bir nefes aldı ve cevapladı.
"Yakında
Selim.. Vase Miskin'de.."