Pazar, Mart 17

*2 - Bağımsızlık


20.11.1991 * Ohri/Makedonya

                "Yanlış yapıyoruz, tüm bu yapılanlar yanlış. Size çok daha büyük şeylerin geleceğini söylüyorum. Eğer bu hızla gidersek birçok insan ölecek. Daha sakin ve planlı olmamız lazım. Bu yaptığımız sadece bir kaos."

                Selim hem kızgın hem de üzgündü ve hızlı bir şekilde olayın yanlış olduğunu dile getirmeye ve onları vazgeçirmeye çalışıyordu. Ancak "Vicino" ekibi kararlıydı. Art arda getirilen bağımsızlıklarla milletlerin özgürlüğüne kavuşmalarına yardımcı olduklarını anlatıyorlardı.

                "Bak Selim, endişeni anlıyorum fakat bunun başka bir yolu yok. Eğer bu işi aniden yapmazsak insanlar hayatlarını başkalarının egemenliği altında geçirecekler. Slovenya, Hırvatistan ve Makedonya hepsi de bağımsızlığını ilan etti. Şimdi geldik en zor işe ve sen burada sorun çıkarmayı mı düşünüyorsun? Emirler kesindir Selim, bunca yıldır hizmet ettiğin örgütüne güvenmiyorsan sonunu sen düşün!"

                Sıra Bosna-Hersek'in bağımsızlığına gelmişti. Ancak Selim "Vicino"da görmüştü her şeyi. Çokça insan ölecekti. Sırplar bunu hiç hoş karşılamayacaktı. Onca insanın acı çekmesine gerek yok diye düşünüyordu. Ama bir yandan da hak veriyordu art arda gelen bağımsızlıklarla bir millet diğerini etkiliyordu. Fakat yine de kitaba güveniyordu onca yaşadığı şeyden sonra Vicino'ya bağlı kalmak istiyordu. Oysa başındakiler tam tersi görüşteydi. Sebebini anlayamıyordu. Bazen şüpheleniyordu üstlerinden ya da hizmet ettiği kişilerden ama eninde sonunda işini yapıyordu. Zaten her geçen gün teknoloji ve medya yüzünden gizlenmek oldukça zorlaşmıştı. Tarzlarını değiştirmek zorundaydılar. Ki öyle de yapıyorlardı.

                "Selim senden Osman Brka ile görüşmeni istiyorum. Onlar bağımsızlık konusunda çekimserler, her ne kadar Amerika ve Birleşmiş Milletler destek olacaklarını söylediyse de onlara güvenmiyorlar. Sen Müslüman bir toplumdan geliyorsun, sana güveneceklerdir."

                Bu hiç hoşuna gitmemişti ama yapmak zorundaydı. Brka ile Saraybosna'da bir görüşme ayarlamıştı ve kendisine söylendiği gibi Vicino referansıyla yapmıştı bunu. Ve artık yola düşme vaktiydi.

***

25.11.1991 * Saraybosna/Bosna-Hersek

                Selim İzmir'den ayrılırken ailesini orada bırakmak istemişti fakat eşi Hüma bunu kabul etmemişti. Aslında gitmemesini istiyordu ama görevini bildiği için karşı çıkmamıştı. En büyük oğulları Yusuf 27 yaşındaydı evlenip kendince bir düzen kurmuştu, ondan sonra gelen Bilal 24 yaşındaydı ve babasıyla olmayı seviyordu, onun izinden gidiyordu. O yüzden o da burada kalmayı kabul etmemişti. En küçük iki kardeş Tarık ile Bengü ise abileri Yusuf'un yanında kalmışlardı. Her ne kadar Yusuf babasına artık yaşlandığını ve biraz daha işlerini azaltmasını söylese de Selim asla kabul etmeyecekti.

                "Sen farklısın Yusuf. Fakat bu kötü bir şey değil. Benimkinden farklı bir hayat seçip kendi ayaklarının üzerinde durman beni gururlandırıyor. Merak etme artık eskisi gibi yorucu görevler altında değilim."

                "Ama baba bu gergin ortamda oraya gitmek hiç mantıklı değil. Her şey gelebilir başınıza. Hadi ben ve Bilal neyse Tarık ile Bengü daha çok küçükler. Her ne kadar kendilerini büyük görseler de başınıza gelebilecek kötü şeyleri kaldırabileceklerini düşünmüyorum. Biri 17 diğeri 14 yaşında daha baba."

                Selim ona da hak veriyordu ama yapacak bir şey yoktu. Bu işler böyleydi ve bazen pişman oluyordu aile kurduğuna. Ama bazen de büyük destek oluyordu onların varlığı ve sevgisi.

                Buraya geldiklerinde durumun vahametini daha iyi anlayan Bilal abisi Yusuf'a hak vermeye başlamıştı. Babasıyla baş başa kaldıkları bir zamanda ona tedirgin olduğunu anlattı.

                "Baba biliyorum kitaba güveniyorsun fakat durum çok tehlikeli. En azından senle annem kalsaydı. Ben halledebilirdim buradaki işleri."

                "Anlayamadığın şeyler var evlat. Tecrübe ve iş bilmek burada önemli olan. Sadece savaşacak olsak, buna zaten artık gücüm yetmez. Ama ben de istemiyorum açıkçası annenin burada olmasını. Ve işler daha da kötüye gidecek."

                Bilal ne diyeceğini bilemiyordu. Babası da haklıydı fakat kendisi de haklıydı. Bazen neden tüm bu işlere dayandıklarına anlam veremiyordu. Ama dayanıyorlardı işte, doğru şeyi yaptıklarını hissediyorlardı. İnsanlığa hizmet etmek fakat göz önünde olmamak onları tatmin eden şeydi.

                Akşama doğru Mentor'un(Vicino ekibinin başındaki kişiye bu unvan verilir.) ayarladığı evde Brka ile görüşmek için giden Selim on beş dakika kadar bekledikten sonra Brka'nın gelmesiyle sevinmişti.

                "Hoş geldiniz Osman Bey. Öncelikle görüşme teklifini kabul ettiğiniz için teşekkür ederim. Benim de ismim Faris ve sanırım burada ne için bulunduğumu biliyorsunuzdur."

                Osman Brka, Alija İzzetbegoviç'in yanındaki en önemli isimlerden biriydi bu bağımsızlık yolunda. Ama bir yandan da Sırplardan ve Ruslardan çekiniyorlardı. Her ne kadar birçok ülke destek olacağını belirtse de bu durum kendilerine garip gelmiş ve güvenememişlerdi. Çünkü Müslümanlardı ve yaptıkları şey bir bakıma Cihat'tı. Fakat bu Faris denen adam onlara güven vermişti. Vicino'nun onların yanında olması ve aynı düşünce yapısına sahip olmaları Brka'ya güven vermişti.

                Yaklaşık bir saat süren görüşme sonrasında Brka buradaki konuşmaları ve Faris'i Begoviç'e anlatacağını söyledi. Yakında bağımsızlık kararını açıklayıp referanduma sunacaklardı.

                "Buna pişman olmayacaksınız Osman Bey. Sizinle tanıştığıma memnunum."

10.04.1992 * Saraybosna/Bosna-Hersek

                "Evet istediğin oldu Mentor fakat dediğim gibi Sırplar buna kayıtsız kalmadı. Hatta Bosnadaki Sırpların bağımsızlığın önüne geçmek adına Bosna halkına savaş açacakları da bir gerçek. Ki bunu onları bu topraklardan kovup çoğunluğu ele geçirecek şekilde yapmak istiyorlar."

                Mentor, Selim'in nereye varmak istediğini biliyordu bu yüzden gerisini getirmesine gerek kalmadan cevap verdi.

                "Bu bir savaş zaten Selim, kayıpsız atlatmayı düşünemeyiz."

                Selim artık hem yıllardır bu işin içinde olmanın hem de yaşının verdiği güvenle biraz daha sert çıkmıştı.

                "Kayıpsız atlatacak biz değiliz. Binlerce masum insan ölecek bizim yüzümüzden. Bunu yapmak zorunda değildik. Bekleyebilirdi ve daha sakin bir ortamda bağımsızlıklarını alabilirlerdi. Halk mutlu mu şu an? Hiç sanmıyorum. Onlar sadece tedirginler. Savaşa girmekten ve sonuçlarından korkuyorlar. Bağımsızlık onlara dayatılmış bir şey. Henüz şartlar hazır değildi oysa ki."

                Bunun üzerine Mentor da sinirlenmişti.

                "Seni tanımıyor olsam şimdiye çoktan infazını vermiştim Selim! Ne kadar da çok sorgulamaya başladın? Yıllardır yaptığımız şeylerin aynısını yapıyoruz. Eğer artık kaldıramıyorsan sana izin verebiliriz Selim. Ya da bu işe konsantre ol. Yapmamız gerekenleri yaptığımızı biliyorsun. Eğer biz bu bağımsızlık olayını hızlandırmasaydık da Sırplar yine saldıracaklardı. Bu onlar için bahane oldu fakat bağımsızlık alınmadan bu saldırılar başlayacak olsaydı ortada bağımsızlığını isteyen bir millet bulamama ihtimalini de düşünürsek Bosnalılar için bu aslında bir kazanç. Onlar sadece bu anı düşünerek üzülüyorlar. İleride her şey çok daha iyi olacak bu yapılanlar sayesinde."

                Mentor haklıydı ve Selim bir görevinin olup olmadığını sordu.

                "Şimdilik bir şey yok olayların gelişmesini bekleyeceğiz ama yakında bir bombalama olayı yapacağız. Sırpların kuşatma altında tuttuğu bölgelerden birinde. Bu bombalama çok önemli ve kesinlikle başarılı olunması gerekiyor. O yüzden senin yapmanı istiyorum."

                "Peki nerede olacak bu bombalama ve ne zaman olacak?"

                Mentor derin bir nefes aldı ve cevapladı.

                "Yakında Selim.. Vase Miskin'de.."