27.08.2011 * İzmir
"Matyas..
sensin değil mi? Senin geleceğini biliyordum. Tarık'ı alabilirsiniz zaten ona
söylediğiniz anda durduracak kimsenin olacağını sanmıyorum. Ama diğer
isteğin.."
"Lütfen
Mentor Selim, bu benim için çok önemli. Üstad Yohan'ı bulmam lazım, geçen sene
irreligioso'yu bitirdikten sonra sessiz-sedasız kayboldu ortadan."
"Bir
dakika şimdi sen irreligioso'nun artık olmadığını mı söylüyorsun?"
"Evet,
geçen sene tamamen bitti. İrreligioso'nun başındaki kişi Üstad'ın babası çıktı
bu onun için biraz zor oldu fakat yine de bitirdi. Artık hakimiyet bizde. Üstaddan
öncekiler bizim gibi kişileri toplamışlar yani kitabı okuyabilen kişileri.
Üstad da onlardan biri idi. Fakat kitabı tamamen parçalara ayırıp dağıtmış. Ben
de kitabın peşinden gidiyorum ve şimdi işte burada sizin yanınızdayım."
Selim
ne diyeceğini bilemiyordu, böyle şeyler için artık çok yaşlandığını
hissediyordu. Matyas'ın omuzlarından tuttu ve gözlerinin içine bakarak
konuşuyordu.
"Bak
evlat, yaptığın şeyin doğru olduğunu düşünüyorsun. Kitabın peşinden gidip
Yohan'ı bulmayı hedefliyorsun. Peki bulduğunda ne olacak hiç düşündün mü?"
Matyas
düşünmemişti açıkçası ve kem küm etmeye başladı, Selim ise konuşmasına devam
etti.
"Tabi
ki bilmiyorsun. Ama ben biliyorum neler olacağını. Onu bulduğun gibi o ölecek
Matyas. Seni uyarıyorum, bu işin peşini bırak. Git ve inandığın şeyler uğruna
yaşa. Başka şeyler uğruna, bu yol senin umduğun gibi biten bir yol değil."
Selim,
Matyas'ı uyarmıştı ama vazgeçmeyeceğini de biliyordu. Çünkü kendisi de
vazgeçmezdi. Matyas'ın kitaptan etkilendiğini fark etmişti. "Ah şu lanet
kitap" diye geçirdi içinden, hayatına girip de mahvetmediği biri var mı
acaba diye düşündü. Cevap belliydi..
***
16
January 1969 * Prag
"Jan
bak sakin olmalısın. Sen bize lazımsın. Biliyorum şu an kaybetmiş gibi
gözüküyoruz ama bazen kazanmak için geri çekilmen gerekir. Sadece sakin ol.
Daha işimiz bitmedi."
Jan,
Selim ve Harm Wenceslas Meydanı'na doğru gidiyorlardı. Varşova Paktı ve
Sovyetler Birliği'nin uyguladığı istila ve "normalleştirme"
politikasına karşı yine bir protesto vardı. Macarlardan sonra Çekoslovakyalılar
da birçok acı çekiyordu. Her şey düzelecek derken bir anda Ruslar ve yandaşları
binmişti tepelerine. Çok insan ölmemişti ama binlerce yüzbinlerce insan
ayrılmak zorunda kalmıştı ülkesinden. Jan Palach ise 21 yaşında bir felsefe
öğrencisiydi. Tabi sadece bununla kalmıyordu, Jan da Vicino peşinde
gidenlerdendi.
Fakat
artık dayanamıyordu. Çünkü tüm bu olanları görmüştü, mahvolan hayatları
görüyordu ve mahvolacak hayatları da..
Selim
ve Harm onu vazgeçirmeye çalışıyordu yapmak üzere olduğu şeyden.
Çekoslovakya'nın tam bağımsızlığı yanında milletlerin de ayrılmasını istiyordu
Vicino ekibi. Daha doğrusu böyle olacaklarını gördükleri için bu yolda
uğraşıyorlardı her zamanki gibi. Jan da bu işin bir parçasıydı.
Wenceslas
Meydanı'nda son zamanlarda hep olduğu gibi o gün de istila karşıtı konuşmalar, protestolar
vardı. Selim, Jan ve Harm da kalabalığın arasına girdiler. Konuşmaya
dalmışlardı ve bir süre sonra konuşmacının yakınına meydanın boş kısmına bir
genç çıktı.
"Hey!
Selim! Bu bizim Palach değil mi? Ne işi var orada?"
"Olamaz
olamaz! Aptal çocuk düşünemiyor bile doğru düzgün! Hemen onu durdurmalıyız Harm!"
Dediği
gibi kalabalığın arasından Jan'a ulaşmaya çalıştı ancak o kadar da hızlı
gidemiyordu. Jan da kendini çoktan ateşe vermişti. Selim oraya vardığı gibi
ateşi söndürmeye çalışıyor, bir yandan Jan'a kızıyor bir yandan da Harm'a
yardım etmesi için sesleniyordu. Kalabalık şaşkınlık içinde olanları izliyordu.
Harm Selim'i kendisine doğru çekti.
"Selim!
Selim! Uğraşma artık, sen de biliyorsun.. Kurtaramayacaksın.. Hadi bırak
artık.."
Selim
geri çekilmişti ama kendini suçluyordu. Vicino'yu suçluyordu. Her şeyi
suçluyordu. Olanların kısa bir süre içinde yayılacağını biliyordu. Jan Palach
olanlara ve olacaklara dayanamayıp ölmüştü, öldürülmüştü veya kendini
öldürmüştü. Selim sorup duruyordu kendine
"Suçlusu
kim.. Değer mi.."