Cumartesi, Ağustos 24

*4 - Ne Kadar Yaşıyorsun

27.08.2011 * İzmir

                "Her şeyi bildiğinizi mi sanıyorsunuz? Gerçekten yaşadığınızı mı düşünüyorsunuz? Evrenin ne kadar geniş olduğunu biliyor musunuz? Milyarlarca yıldızın, gezegenin, sistemin olduğunu.. Oralarda neler olduğunu biliyor musunuz? Ya da hemen yanımızdaki bahçede neler olduğunu.. Benim aklımdan geçenleri biliyor musunuz? Konuştuklarımı görebiliyor musunuz? Tüm bunların ne manaya geldiğini biliyor musunuz?"

                Selim yine etrafına toplamıştı herkesi ve anlatıyordu. Bu sorular üzerine bazıları düşüncelere dalıyor, bazıları dikkat kesiliyor, bazıları ise birbirlerine bakınıyordu. Selim anlatmaya devam etti.

                "Ama ben gördüm. Hem de hepsini, benim de ödülüm bu.. Görebiliyorum. Size bahsettiğim kitap sayesinde. Tabi 19 sene önce bırakmıştım."

                Aralarından biri Selimin soluklanmasını fırsat bilip hemen atladı.

                "Selim Ağa ne zaman anlatacaksın bize bırakma nedenini?"

                Selim duruşunu hiç bozmadan "Bu anlayabileceğiniz bir şey değil.." deyip çayından bir yudum aldı ve konuşmasına devam etti.

                "Size birçok şey anlattım ve nasıl görebildiğimi bilenleriniz vardır zaten. Bilmeyenler için de söyleyeyim o kitabın adı Vicino. Bu kitabı herkes okuyamaz, sadece belli seçilmiş kişiler okuyabilir. Bu öyle sandığınız gibi soyla aktarılan bir şey değil. Sizi seçerler, kullanırlar ve sonunuz artık belirlenmiştir. Onlardan kaçamazsınız. Tıpkı benim kaçamadığım gibi. Ama bunları size anlatmama gerek yok."

                Yine o sırada başka biri daha böldü konuşmayı.

                "Kitabı anlayamayacağımızı nereden biliyorsun? Belki okuyabiliriz.."

                Birkaç kişi daha katılmıştı bu görüşe, Selim onları susturamayacağını anlamıştı. Kitabın yanında olmadığını ancak onlara dili bildiğini ve bir şeyler yazabileceğini söyledi. Bir kağıda bir şeyler yazdıktan sonra herkes dolaştırdı kağıdı elinde. Birçok yorum çıkıyordu kağıt elden ele dolaşırken, bazen gülüşmeler de geliyordu.

                "Hadi ama Selim Ağa resmen bir şeyler karalamışsın buraya."

                "Burada  gerçekten bir şey yazdığına inanmak zor."

                "Ağa dediğin her şeye inanırım da burada bir şey yazdığına dair şüphelerim var."

                Ve bu tarz yorumlar sürdü gitti. Fakat aralarından soruyu soran kişi okuyabildiğini söyledi. Tüm gözler ona dönmüştü bir anda. Selim ne anladığını söylemesini istedi.

                "Burada olduğunu biliyorum, seni kim gönderdi?"

                Bu cümle üzerine tekrar tüm gözler Selimin üzerindeydi.

                "Güzel tahmin evlat ama maalesef doğru değil. Doğrusunu maceramı anlattıktan sonra söyleyeceğim. Evet ahali dikkat kesilin bakalım, Selim Ağanız sizi efsane yolculuklarından birine daha götürüyor.."

                Böyle deyince herkes unutmuştu kitap olayını ve Selim Ağaya dikkat kesilmişlerdi. Ve Selim başladı anlatmaya.

                "Stalin'in öldürüleceğini gördüğümde anlamıştım hayatımda tuhaflıklar olacağını aslında.."

                ***
                20.11.1956 * Budapeşte

                "Aferin evlat, ilk görevini başarıyla yerine getirdin. Endişe etmene gerek yok, zamanla alışacaksın buna. Göreceğin şeylerin yanında ölüm çok basit kalacak."

                Selim Ekimin ortasından beri Budapeşte'deydi. İlk görevi olduğu için ona sadece organize etme görevi vermişlerdi. Bir bakıma insanları ayaklanmaları için provoke ediyordu da denebilir. Nitekim istedikleri de olmuştu. Zaten Stalin'in ölümüyle birlikte Vicino ekibi işleri hızlandırmıştı. Macaristan bu planın ilk ayağıydı. Ve başarıyla kısa bir süre içinde gerçekleştirilmişti.

                Tabi başarı Vicino'ya göreydi. Selim ise binlerce insanın ölümüne tanık olmuştu ve pek de başarılı görmüyordu sonucu. Ayrıca ölenler dışında şehirden hatta ülkeden kaçanlar da azımsanacak derece de değildi. Ama bırakamıyordu da bu işi. Ekipten korktuğundan değil ama kitap ve sesler peşini bırakmıyordu.

                1956'nın başlarında bu durumu fark eden İzmir'deki Tahsin adlı kişiydi. Herhalde ellili yaşlarındaydı. Ve kendisi de Vicino ekibindeydi ve ekipte kitabı okuyabilenlerdendi. O tam aradıkları biriydi, genç kendine güvenen ve herkese kendini sevdirebilecek biriydi.

                Yılın son çeyreğinde ortalık iyice karışmıştı devletin başındaki isimler sürekli değişiyordu. Ve her seferinde de ülkedeki yasalar değişiyordu. Ancak Imre Nagy'nin kısa süreli de olsa başa gelmiş olması Vicino ekibi için yetmişti. Nagy görevden alındığında yerine geçen Erno Gero reformcuları kökünden kurutmaya çalışsa da artık çok geçti. Selim ise yazdan itibaren ayaklanmanın temellerini atmaya başlamıştı. Ancak yapabileceği tek şey buydu henüz doğru düzgün eğitim almadan büyük işlere girişemezdi.

                Sonuçta öyle de oldu ayaklanma başladıktan sonra gerisi çorap söküğü gibi gelmişti. Vicino seviniyordu ama Selim aynı durumda değildi. Hiçbir zaman bu kadar yoğun ses ve görüntüye maruz kalmamıştı. Bir sürü insanın hayatları geliyordu gözünün önüne, ölenlerin arkasında kalanların çığlıkları, kaçanların çaresizliği, kalanların bitkinliği..

                Ama kaçamıyordu işte, bu işe devam etmek zorundaydı. Bununla başa çıkabilmeyi öğrenmek istiyordu. Vicino ekibi ona hem yardım hem de dostluk edecek birini verdiler. O da tıpkı Selim gibi 17 yaşında girmişti Vicino'ya ancak kitabı okuyabilenlerden değildi.

                ***
                27.08.2011 * İzmir

                Selim burada durdu ve sandalyesine yaslandı.

                "Devamını da artık başka bir zamana ahali. Şimdilik bu kadar yeter."

                Bu sözlerden sonra bir kısım yavaş yavaş dağılıyordu, bazıları da kendi aralarında muhabbete devam etmeye başladılar. Selim ise ağır ağır kalktı sandalyesinden dışarı doğru yöneldi. Kapıya yaklaşırken yazdığı şeyi okuduğunu iddia eden gence seslendi.

                "Bu ihtiyara evine kadar eşlik etmek ister misin?"

                Genç kabul etmişti bu teklifi ve yürümeye başladılar.

                "Demek orada yazılanları bildiğini iddia ediyorsun."

                "Aslına bakarsan yüzde yüz eminim. Çünkü bende de o yetenekten var, hatta hepimizde var. Ve oğlunda da var bunu biliyorum, bunun için geldim. Oğlunu aramıza almaya, tabi onunla konuşmama izin verirsen."

                "Neden direk ona gitmedin ki? O küçük bir çocuk değil artık."

                "Biliyorum ama seni görmemi isteyen kişi.."

                Selim durumu anlamıştı, gencin geldiği yeri ve nedenini biliyordu.


                "..Yohan Lorm!"