Cuma, Eylül 6

*5 - Değer mi..

27.08.2011 * İzmir

                "Matyas.. sensin değil mi? Senin geleceğini biliyordum. Tarık'ı alabilirsiniz zaten ona söylediğiniz anda durduracak kimsenin olacağını sanmıyorum. Ama diğer isteğin.."

                "Lütfen Mentor Selim, bu benim için çok önemli. Üstad Yohan'ı bulmam lazım, geçen sene irreligioso'yu bitirdikten sonra sessiz-sedasız kayboldu ortadan."

                "Bir dakika şimdi sen irreligioso'nun artık olmadığını mı söylüyorsun?"

                "Evet, geçen sene tamamen bitti. İrreligioso'nun başındaki kişi Üstad'ın babası çıktı bu onun için biraz zor oldu fakat yine de bitirdi. Artık hakimiyet bizde. Üstaddan öncekiler bizim gibi kişileri toplamışlar yani kitabı okuyabilen kişileri. Üstad da onlardan biri idi. Fakat kitabı tamamen parçalara ayırıp dağıtmış. Ben de kitabın peşinden gidiyorum ve şimdi işte burada sizin yanınızdayım."

                Selim ne diyeceğini bilemiyordu, böyle şeyler için artık çok yaşlandığını hissediyordu. Matyas'ın omuzlarından tuttu ve gözlerinin içine bakarak konuşuyordu.

                "Bak evlat, yaptığın şeyin doğru olduğunu düşünüyorsun. Kitabın peşinden gidip Yohan'ı bulmayı hedefliyorsun. Peki bulduğunda ne olacak hiç düşündün mü?"

                Matyas düşünmemişti açıkçası ve kem küm etmeye başladı, Selim ise konuşmasına devam etti.

                "Tabi ki bilmiyorsun. Ama ben biliyorum neler olacağını. Onu bulduğun gibi o ölecek Matyas. Seni uyarıyorum, bu işin peşini bırak. Git ve inandığın şeyler uğruna yaşa. Başka şeyler uğruna, bu yol senin umduğun gibi biten bir yol değil."

                Selim, Matyas'ı uyarmıştı ama vazgeçmeyeceğini de biliyordu. Çünkü kendisi de vazgeçmezdi. Matyas'ın kitaptan etkilendiğini fark etmişti. "Ah şu lanet kitap" diye geçirdi içinden, hayatına girip de mahvetmediği biri var mı acaba diye düşündü. Cevap belliydi..

                ***

                16 January 1969 * Prag

                "Jan bak sakin olmalısın. Sen bize lazımsın. Biliyorum şu an kaybetmiş gibi gözüküyoruz ama bazen kazanmak için geri çekilmen gerekir. Sadece sakin ol. Daha işimiz bitmedi."

                Jan, Selim ve Harm Wenceslas Meydanı'na doğru gidiyorlardı. Varşova Paktı ve Sovyetler Birliği'nin uyguladığı istila ve "normalleştirme" politikasına karşı yine bir protesto vardı. Macarlardan sonra Çekoslovakyalılar da birçok acı çekiyordu. Her şey düzelecek derken bir anda Ruslar ve yandaşları binmişti tepelerine. Çok insan ölmemişti ama binlerce yüzbinlerce insan ayrılmak zorunda kalmıştı ülkesinden. Jan Palach ise 21 yaşında bir felsefe öğrencisiydi. Tabi sadece bununla kalmıyordu, Jan da Vicino peşinde gidenlerdendi.

                Fakat artık dayanamıyordu. Çünkü tüm bu olanları görmüştü, mahvolan hayatları görüyordu ve mahvolacak hayatları da..

                Selim ve Harm onu vazgeçirmeye çalışıyordu yapmak üzere olduğu şeyden. Çekoslovakya'nın tam bağımsızlığı yanında milletlerin de ayrılmasını istiyordu Vicino ekibi. Daha doğrusu böyle olacaklarını gördükleri için bu yolda uğraşıyorlardı her zamanki gibi. Jan da bu işin bir parçasıydı.

                Wenceslas Meydanı'nda son zamanlarda hep olduğu gibi o gün de istila karşıtı konuşmalar, protestolar vardı. Selim, Jan ve Harm da kalabalığın arasına girdiler. Konuşmaya dalmışlardı ve bir süre sonra konuşmacının yakınına meydanın boş kısmına bir genç çıktı.

                "Hey! Selim! Bu bizim Palach değil mi? Ne işi var orada?"

                "Olamaz olamaz! Aptal çocuk düşünemiyor bile doğru düzgün! Hemen onu durdurmalıyız Harm!"

                Dediği gibi kalabalığın arasından Jan'a ulaşmaya çalıştı ancak o kadar da hızlı gidemiyordu. Jan da kendini çoktan ateşe vermişti. Selim oraya vardığı gibi ateşi söndürmeye çalışıyor, bir yandan Jan'a kızıyor bir yandan da Harm'a yardım etmesi için sesleniyordu. Kalabalık şaşkınlık içinde olanları izliyordu. Harm Selim'i kendisine doğru çekti.

                "Selim! Selim! Uğraşma artık, sen de biliyorsun.. Kurtaramayacaksın.. Hadi bırak artık.."

                Selim geri çekilmişti ama kendini suçluyordu. Vicino'yu suçluyordu. Her şeyi suçluyordu. Olanların kısa bir süre içinde yayılacağını biliyordu. Jan Palach olanlara ve olacaklara dayanamayıp ölmüştü, öldürülmüştü veya kendini öldürmüştü. Selim sorup duruyordu kendine


                "Suçlusu kim.. Değer mi.."